Çetin Altan’ın görmedikleri

Emperyalist Davos kapitalizm’i ve direnişci Caracas hareketi

Suphi Toprak

Çetin Altan, gazetesindeki yazısında dönem dönem, derin bir felsefik tutumla bizleri ferahlatırma çabaları göstermektedir. Herşeyin iyi olaçağını ilan bir mesihden tek farkı, marksist yahut bilimsel diyalektiği dilinden düşürmemesi. Aslında marksizmden başka her şeye benzeyen bu yazıların, burzuva basınında, yoğun bir şekilde ilgi görürken, yazıların çıkış noktalarına bu anlayışı koyanlar, epeyce sıktır. Marksist diyaletiğin bu anlayışla alakası yoktur. Çetin Altanın ‘’Enternasyonalist Davos kapitalizmi ve nasyonalist Caracas sosyalizm’’ adlı makalesinin tamamını bu yazıda okumak mümkün.

Çetin Altan ilk önce, evrenin değişim yasalarını açklamaya çalışıp, bunlardan toplumu anlamaya çalışıyor. Çetin Altan diyor ki “Önce Marksist, yahut bilimsel diyalektiğin kabaca bir özetini yapmaya çalışalım:
1- Kozmos, yahut doğa, yahut kâinat, yahut evrendeki tüm varlıklar sürekli bir değişim halindedir.
2- Evrendeki değişim, mevcudu, yani "statü"yü temsil eden "tez" ile, ona karşı çıkan "antitez"in çatışması sonucu; yeni bir boyutta, yeni bir "sentez" yaratarak sürer gider.
3- Yeni bir boyutta, yeni bir "sentez" oluştuğunda; daha önceki "antitez", kendi çabasıyla, yaratılmış ve durağanlaşmış "statüko"yu sahiplenir ve yeni değişimlere karşı çıkarak, "tez" kimliğine bürünür.”

Bu kadar kısa bir başlangıçta ne kadar çok hata yapılabilir, Çetin Altan bunun gayretli bir şekilde gösteriyor. İlk önce gramatik bir hatayı göstermek gerekli, kozmos, kainat, evren hepsi eş anlamlı kelimelerdir. Çetin Altan kendi yazısının tezini, en kısa sürede etkisiz hale getirmekte de gayretli, evrendeki tüm varlıklar sürekli bir hareketlilik içinde olduğunu söyleyen Çetin Altan, daha önceki durağanlaşmış antitezden söz etmeye başlıyor. O zaman ya evrende ki herşey sürekli değişim halinde değil, ya da bu Çetin Altan’ ın daha önceki antitezleri evren dışından gelmekte. Statü demek, hareketsiz demek anladımda değildir. Statüler durağanlaşmaz, onlarda hareket içersindedirler. Statüler, olanı ve olanı korumayı ifade eder. Neyse ki bilimsel gerçekler, evrendeki herşeyin değiştiğini gösteriyor. Çetin Altan’ın kavramları ile evrende ki gerçekler arasında ki çelişkide kazanan taraf hep evrenin değişim yasalarıdır. Marksist tez, antitez ilişkisi ile Çetin Altan’ın kavramları ile içerik olarak alakası yoktur. Aynı kelimeler farklı anlayışlar.

Çetin Altan, yanlışlar konusunda ki istikrarı yakalamış durumda ” Kozmos, yahut doğa, yahut kâinat, yahut evrendeki "diyalektik" değişimin, "yer" küresi üstündeki insan toplumuna nasıl yansıdığı da şöyle özetlenebilir:
1- İnsanoğlu, kendi yaşamını kolaylaştırmak için; Kozmos, yahut doğa verilerini kullanmaya başlamış; örneğin ateşi, tekerleği, kazmayı, küreği, atlı arabayı, rüzgâr enerjisiyle giden yelkenli tekneyi hem keşfetmiş, hem icat etmeye başlamıştır.
***
2- İnsanoğlunun, kendi hayatını kolaylaştırmak için kullanmaya başladığı her yenilik; örneğin buhar enerjisi, elektrik enerjisi, nükleer enerji vs.; insanoğlunun toplumsal yaşam düzenini de değiştirmeye başlamıştır. Ve bu değişim de, yine -tıpkı doğada olduğu gibi- "tez" ve "antitez çatışmasının yarattığı, yeni bir boyuttaki yeni bir "sentez"le sürüp gitmektedir.
***
3- 19. yüzyılda, değişen enerji kaynakları ve üretim araçlarıyla, önemli bir sermaye birikimi sağlamış ve madenlerin, fabrikaların, iletişim ve ulaşım araçlarının mülkiyetine sahip olmuş yerel kapitalistler; büyük ölçüde kendilerinin biçimlendirdiği "ulus-devlet" modeli içinde, aşırı milliyetçi, yani nasyonalist olmuşlardı.
***
4- Kentlerdeki fabrikalara akarak, işçi sınıfını oluşturmaya başlamış olan eski köylüler ise; bu "statüko"nun değişmesini istiyor ve kapitalizmin nasyonalist "tez"ine karşı, dünyadaki tüm işçilerin birleşmesini amaçlayan bir "antitez"in, "enternasyonal" marşını söylüyorlardı. 1848'in ünlü "Manifestosu" ile 1871'in "Komün" eylemleri bayraklaşıyordu.”

Konunun işlevliği bakımından sadece iki önemli noktaya değineceğim, diğer eksiklikleride okuyuculara bırakıyorum. Diyalektik konusunda biraz haşır neşir olanlar, Çetin Altan’ın eksikliklerini görmekte zorluk çekmeyecektir. Diyalektik topluma evrenden yansıyarak girmez, toplumun kendi içersinde diyaletik vardır. Diyaletiğin kanunları bu konuda toplum içersinde işleyişlerişlerini sürdürür, doğanın kanunları ile arasında ki ilişki Çetin Altan’ın dediği gibi tek yanlı bir yansıma hiç değildir. İkisi ( Doğa ve İnsan) içersinde mevcut diyalektik kanunları vardır. Bunlar arasında ise karşılıklı bir ilişki söz konusudur.

Çetin Altan bu yanlış yolu bilerek seçiyor, doga ve toplum içersinde ki ilişkiyi, sadece doğanın işleyiş anlayışına göre inceliyerek, toplumda ki, çelişkiler, subjektif unsurunö yani insanın gelişiminin karmaşıklığını, uzayla açıklamaya çalışıyor. Böyle bir tablodan ancak polyanacılık çıkar.

İnsanoğlunun hareketleri, teknolojik üretimleri aynı zamanda doğanın tahribatına da yol açmaktadır. Gelişimler düz çizgide olmaz, her gelişimin bir de çöküş tarafı vardır. Örnek olarak, yapılan otoyollar ile insanlar ulaşımlarını daha hızlı bir şekilde gerçekleştiriken, bu otoyollar daha önce orman, el değmemiş göl kenarları iken, burada bir tahribata yol açmıştır.


Çetin Altan’ın, makalesinin geri kalan kısmını okuyalım; ‘’19'uncu yüzyılın ortalarından, günümüze kadar geçen 150 yıllık bir zaman içinde; "tutucu statükocularla, ilerici değişimciler" sürekli çatışarak, değişik boyutlarda yeni sentezler oluşturdular.
Ve derken, iletişim ve ulaşım araçlarındaki değişmelerle, yeni bir "küreselleşme" süreci çıktı ortaya.
Aynı zamanda "ulus-devlet" modeli de aşılıyor ve "dünya vatandaşlığı"na doğru bakan, bir "Avrupa vatandaşlığı" etlenip kemikleniyordu.
***
Davos'taki Dünya Ekonomik Forumu, evrensel boyuttaki kapitalistlerle "yer" küresinin gelişmiş kesimindeki politikacılardan örgülü...
Çözüm aradıkları sorun, işsizlik ve yoksulluk...
Çözüm için üstüne abandıkları çare, bilgi ve yaratıcılık...
***
Nasıl oldu da eski yerel ve nasyonalist kapitalizm, global ve enternasyonal bir döneme geçti; özetlemeye çalışalım:
1- Değişen teknolojiler ve üretim araçları; işçi sınıfının emeğiyle enerjisine gereksinmeyi azaltıyor ve işsizlik yaygınlaştıkça yaygınlaşıyordu...
***
2- Yeryüzündeki yoksulluğun temel nedeni; sadece kapitalizmin işçi sınıfını sömürmesiyle, geri kalmış bölgelerde gelişmeyi engellemiş olması değildi. Yerel politikacıların saltanat savurganlığıyla, kendi ortamlarında giriştikleri çatışmalar ve silah alımları da, koyulaştırıyordu yoksulluğu...
***
3- Tıkırı yerinde olan yerel politikacılarla yandaşları, küreselleşmeye ve özellikle de evrensel ekonominin kapitalist enternasyonalizmine karşı çıkıyorlardı. Çünkü böylesi bir dış dinamik, kendi "statü"lerini ırgalıyordu.
***
4- Enternasyonal kapitalizm, yeni pazarlar açmak ve yoksul yığınları da, müşteri olacak bir zenginliğe kavuşturmak durumundaydı. Vaktiyle Karl Marx, sınıflar zıtlaşmasının aşıldığı bu döneme "non-antagonist" dönem, yani "uyumlu zıtlaşma" dönemi demişti.
***
5- Sınıflar arası zıtlaşma bitmeye başlamış, ama işsizlik artmış; teknolojideki onca aşamaya karşın, yoksulluk sorunu çözümlenememişti.
***
6- Öncelikle yerel egemenlik saltanatlarının savurganlığını ve silaha akan milyarlarca doları, küresel bir denklem içinde yeniden yönlendirmek ve yatırımları da globalleştirmek gerekiyordu.
***
7- İşsizliğin bir nedeni de, Uzay Çağı'na uygun olan bir meslekten yoksun bulunuştu. Eğitim düzenleri, Uzay Çağı'nın çok gerisinde kalmıştı. Ve artık dönem, "rutin bir işte çalışma" değil, her alanda bir "yaratıcılık"a yumulma dönemiydi.
***
8- Caracas'taki antiglobal sosyalizm doruğu, "ulus-devlet" modeli içinde, aşılmış bir "statü"ye sahip çıkıyor ve nasyonalizme yapışıyordu.
9- 1848'in işçi enternasyonalizmi, günümüz sentezinde "statükocu" olmuş ve karşısında; işçi sınıfına gereksinmesi azalan bir kapitalizmin global denklemleriyle, asla sermayeciliğin işine gelmeyen evrensel yoksulluğa bir çözüm arayışını bulmuştu.
***
10- Eski ilericiler, gericiliğe düşmüşlerdi. Uzay Çağı ilericilerinin bakışları, "ulus-devlet" modelinin ötesinde "dünya vatandaşlığı"na dönüktü.
***
İnsan ömrü en çok 4 bin 500 hafta...
Bilimsel diyalektiğin yarattığı sentezler ise, yüzlerce yıllık grafikler çiziyor. O nedenle de, özellikle yerel statükocular "gün bugün, saat bu saat" oportünizmiyle, demagojik tabulara çengelleniyorlar.
Ve öfkeleniyorlar yeni ufuklara bakan sanat, düşünce ve yazı adamlarına...
***
50 yıl sonra kar yağdığında Beytülşebap'ın da yolları kapanmaz ve sancılı kadınlar, karları kürelemekte kullanılan kepçelerin içinde taşınmaz...
Enseyi karartmayın. İnsanlık kötüye gitmez, Türkiye de gitmez... İnanın ki Uzay Çağı'yla bütünleşebilen beyinler, çok daha rahat ve mutlu yaşayacaklar...’’

Emperyalizm kavramının yakından uzağından geçmemek için herşeyi yapan Çetin Altan’ın dediklerini mercek altına aldığımızda çıkan sonuç şu;

  1. Artı-değeri üreten, İşçilerin emeğidir. İşşizlik kapitalizmin teknolojisinin günümüz teknolojisi kadar gelişmiş olduğu dönemlerde vardır. Bu fenomen teknolojik gelişimlerin bir sonucu olarak algılanamaz. Bu kapitalist sistemin bir sonucudur. Herkes iş sahibi olana kadar iş saatlerinin düşürtülmesi sonucunda, işşiz olan herkese iş bulunur.
  2. Saltanat savrukları en çok gelişmiş ülkelerde var, ordu, polis, bürokratlar ordusu ve şirketlere verilen emekçilerin üretikleri. Diyelim ki, geri kalmış bir ülkenin halkı, kendini, bu kendi ülkesindehi kan emici politikacılarında nihai olarak kurtarmak için uğraşma çalışıyor, Emperyalizm hemen bu politikacıların hamisi olarak çıkıyor ortaya.
  3. Kapitalizm, evrensel olmaya kadar çıkartıyor. Kapitalizm insanlığın en son sınıflı sömürü sistemi olmaya mahkumdur.
  4. Şimdi müşteri bulmak için elinden geleni yapan Kapitalizm, neden o zaman kendi elinde ki müşterilerini işşizleştirsin ve fakirleştirsin. Böylelikle alım gücünü indirsin?? Çünkü kapitalist sistem, herkesin değil, ayrıcalıklı bir kesmin zenginlik sistemidir. Karl Marks’ın devrimci anlayışında, huzurlu bir kapitalizm yoktur.
  5. Teknolojik gelişme, fakirliği kaldırmamıştır hiç bir zaman ortadan. Teknolojinin kimin elinde olduğu sorusu, belirler bunu. Kapitalistlerin mi, Üretenlerin mi elindenir üretim araçları?
  6. Yani biraz akılı olsalar, Çetin Altan okusalar, insanlık kurtulacak? Sadece planlamada ki bir hatamış gibi sunulan iki konu; silahlanma ve savurğanlık. Halbuki ülkeleri silahlanmaya yönelten, başka ülkeleri ele geçirme, kendilerini diğer ülkelerden savunma, ekonomik pazarlarını savunma istemidir, bunun kökeninde günümüzde kapitalist sistemi var.
  7. Her meslek, toplumsal alt yapının oluşmasıyla ortaya çıkabilir, arabalar ortaya çıkmadan, araba tamirciliği çıkmamıştır. Arabanın ortaya çıkması içinde insanoğlunun bünlerce yıllık gelişimi şarttı.
  8. Sosyalizm enternasyonaldir, bu Enternasyonalizm sınırların hakların kardeşliğine dayalıdır. Emperyalizme karşı mücadelede, ülkelerin kendisini savunması en doğal haktır. Emperyalizmin saldırğanlığını anlamadan, bu ülkelerin direnişini anlamak imkansızdır.
  9. İşşiziliğin artığı, emperyalist müdaheleler ve işgaller sonucunda, ekolojik, siyasal sistemi yok olma seviyesine indirelen Afrika ülkelerinde açlık emperyalist politikaların sonucudur. En gelişmiş ülkelerin sokakları, evsizlerle doludur. İşşizliğe kapitalizm sorun bulamaktadır. Evrensel yoksuluğa şu an sorun kapitalizmdir. Bunu aşacak olan Sosyalizmdier.
  10. Sosyalizm insanlığın önündeki tek kurtuluş şansıdır. Emperyalizm, ülkelerin gelişimini engelleyen sistemdir, geri kalmış ülkelerin ekonomik sistemini borç batağına saplatıp, fiili işgal edip ve ekonomik sistemini ve politik düzenini zayıflatan emperyalizmdir.

Çetin Altan, insanlığın kurtuluşunu diyaletiğe havale ederek, cözüm bulduğunu zannediyor. İnsanlığın kurtuluşu, insanların kendi ellerindedir. Kapitalist sistemin çelikisi emek sermaye çelişkisidir. Ançak bunun ortadan kalkması ile insanlık zincirlerinden kurtulur.